Martı, benim için önemli bir başlangıçtı. Yirmi yaşındaydım o zaman. Ankara’daydım, üniversite kantinlerinde, tiyatro klubünde, kampüsün muhteşem kütüphanesinde geçirdiğim uzun saatlerim vardı. Kitap kurdu olduğumu bilen İstanbul’dan bir arkadaşım bana doğumgünü armağanı olarak göndermişti Martı’yı. İncecik bir kitaptı. Yanında bir de kaset vardı, Neil Diamond’ın, bu kitabın filmi için bestelemiş olduğu müzikmiş; mutlaka kulaklıklarımla dinlemem gerekiyormuş.
Taktım kulaklıklarını walkmanimin. Açtım kitabı.
Birkaç satır sonra kanatlarım vardı sanki sırtımda. Önce yavaşça, sonra tam da Jonathan gibi uçtum, kitap da uçtu, zaman da. Jonathan Livingstone Seagull ile birlikte defalarca içime doğru, evrene doğru, ışığa doğru uçtum.
Özgürlük, özgüven, azim ve bilgeliğin şiiriydi Martı. İnsanların bir armağan ile hangi kapıları açabildiğini bilmiyordum o zamanlar. Martı, benim içime doğru yaptığım yolculuğumun kapısı oldu. Özgürleşmek, geçmişi anarken tatlı bir esintinin kanatlarımı doldurması gibi. Teşekkür ederim arkadaşım, sen nerelerde uçuyorsan şimdi, kanatların hep yükseltsin seni.
Yeni yorumlar