“Herkes, kalbinin kendisini nereye çektiğini titizlikle gözlemlemeli ve sonra da var gücüyle o yöne atılmalıdır.” – özdeyiş
Hayatımızın ilk günlerinden başlayarak öğreniyoruz, öğreniyoruz. Öğrendiklerimizi uygulayarak, deneyip yanılarak sonuçlara varıyoruz. Edindiğimiz ve alışkanlık haline getirdiğimiz bilgi, yaşamımızı oluşturan yol haritamız haline geliyor.
Örneğin, adalete inanan bir büyüğünüz siz çocukken öğüt vermiştir: “Hakkını arayacaksın, hiç pes etmeyeceksin” diye. Siz hakkınızı aramaya başladığınızda, zorluklar olsa da pes etmeden hakkınızı alıncaya kadar direndiğinizde ve olumlu sonuç aldığınızda, zihninizde iki yorum oluşur: Birincisi, verilen öğüt doğrudur, her durumda uygulamakta fayda vardır. İkincisi, öğüt veren kişi haklıdır, ona duyduğunuz saygı artar, diğer öğütlerinin de doğru ve yararlı olması gerekir.
Bu durumun tersi de oluşabilir: Ne kadar çabalasanız da hakkınızı alamadığınızda, hayal kırıklığı hissedersiniz. Öğüt geçerli değildir, öğüdü veren kişi yanılıyordur, ona duyduğunuz güven azalır.
Bir süre, bu öğüdün etkisinde kaldığınızın farkında olursunuz ve öğüdü veren kişiyi hatırlarsınız, ama sonraları bu öğüt zihninizde bir programa dönüşür, kaynağı belirsizleşir. Artık sizin bir parçanız olur: olumlu haliyle de, olumsuz haliyle de. “Hakkını aramalısın, pes etmek yok” ya da “Bu dünya adaletsizdir, hakkını yerler, üstüne soğuk su iç, boşver” diyen bir iç sesine dönüşür…
Aynı öykü, içinde adalet, cesaret, sorumluluk, şefkat ya da başka bir evrensel değer içermeyen, korkularınızı körükleyen öğütler için de geçerlidir. “Sakın ticarete atılma, çok riskli. Maaş güvenlidir, alacağını vereceğini bilirsin, yaşamın düzenli olur” , “Kadınların sözüne güvenilmez, onlarla iş yapılmaz”, “Erkeklere güven olmaz, sakın kendini!” , “Duygularını belli etme, kimse aklından geçeni anlamasın” ve benzeri birçok nasihat, olumlu değer aşılayanlardan çok daha güçlü bir biçimde hayatımızı yönlendirir. Çünkü bunlar uygulamaya, deneyip yanılmaya bile fırsat tanımadan; içinde bulunduğunuz durumu değerlendirmeden karar vermenize neden olur. Arzularınızı boşverip, hayallerinizi bir rafa kaldırıp başka şeyler yaparsınız; yaşamınıza korkuların rehberlik etmesine izin verirsiniz. Oysa bu öğütlerin kaynağı olan korkular sizin korkularınız bile değildir!
Öte yandan, kimbilir ne kadar yaratıcı, ne kadar kazançlı, ne çok yarar üreten fikirlerle doludur hayalleriniz! Öğüt verenin aklına sormak bile gelmez! Yenilikçiler hiç kimsenin akıl edemediği çözümler bulurlar, yaratıcılar insanların gereksindiği ve hemen edinmek isteyecekleri bir alet tasarlarlar, gözü açıklar niş bir pazar oluştururlar, yardımseverler yeni bir yardımlaşma ağı kurarlar, sanatçılar resim yapar, dans eder, müzikle iletişim kurarlar, lider kişilikler siyasete atılırlar… Bu insanlar hayallerini besleyen, büyüten, onların peşinde koşan, hayallerine sahip çıkan, onları koruyan kişilerdir. Güçlü yanlarının farkındadırlar, yeteneklerini etkin kullanırlar. Herkesin öğüdüne kulak asmazlar, yüreklerinin öğüdünü tutkuya çevirirler, cesaretle ve azimle gerçekleştirdikleri hayaller tüm dünyayı iyileştirir.
“Öğüt verirken dostunuzu memnun etmeye değil, ona yardım etmeye çalışın” diyor Solon.
Kimlerden öğüt almıştınız? Bu kişiler hayallerini gerçekleştirmiş miydi? En azından, hayallerinizi hayata geçirmenizin önemini biliyorlar mıydı? Hayallerinize değer veriyorlar mıydı?
Siz, şu anda hangi hayalinizi ciddiye alıyorsunuz? Bunu değerlendirmek ve gerçekleştirmek için kimlerden yardım alabilirsiniz? Bu kişilerin deneyimi, ruhu, tutumu işinize yarar mı? Hayalleriniz ile güçlü yanlarınız uyumlu mu? Bu soruları okurken aklınızdan geçen düşünceler size engel mi oluşturuyor, yoksa harekete mi geçiriyor? İçsel sesiniz ne diyor?
Evinizdeki fazlalıkları atıp, dolapları temizlediğinizde hayal ettiğiniz her şey için yer açtığınız gibi, hayatınızı işgal eden modası geçmiş öğütlerden ve pespaye pişmanlıklardan kurtulmanın zamanı hala gelmedi mi?
Hayallerinizin gerçekleşmesi için kılavuzunuzu doğru seçin: kargaları boşverin!
Yeni yorumlar